“Habbaytik bi sayf habbeytik bi siti. Natartek bi sayf
natartik bi şiti. Va3yünnek il sayf va3yünek il şiti… “ (Yazin da sevdim seni kisin
da. Yazin da bekledim seni kisin da. Gözlerin hem yaz hem kiş. Fayruz).
Romanya Bulgaristan siniri, Kalafat gümrük kapisindaki tampon bölgede
gecelemeye karar veriyoruz. Gece yarisina gelmis yorgunluk önce gözlerimize
cökmüstü. Yüzlerce TIR`in gece boyunca gecis yaptigi alanda
uykuya dalmak hic zor olmadi. Sabahin erken saatinde agac kesme hizarinin
cikardigi seslere benzeyen seslerle uyandim. Pencereden baktigimda sirtlarinda
ilac deposu asili isciler TIRlari Bulgaristan`a girmeden önce ilacladiklarini
görüyorum. TIRlar arasinda dolanan arilar gibiydiler. Arkamizda konaklamis olan
Ahmet`in yanina gidiyor ve iceriye göz atiyorum. Uyanmis, ayaklarini ön koltuga
atmis kitap okuyordu. Beni görüyor ve gulerek; “Ask kitabi” diyor. Sabahlari
gülüp espiri yapan insanlara bayilirim. Yasam asklari genelde yüksek olur.
Islak otlarin arasinda cayimizi hazirliyor ve yumurtalari kiriyoruz. Cay kokusu
iyi geliyor. Antakya kirma zeytini de öyle… Ahmet ve Cagdas söforlük üzerine
atismaya basliyorlar bir anda. Ne oldugunu anlayamiyorum. Sesler yükseliyor. Kavga cikti diye saskinlikla bakarken Ahmet
bir anda ayaga kalkiyor ve; “Bulasiklari ben yikayayim“ diyor. Cagdas evinde
imis gibi, „benim mutfagimda baskasi bulasik yikayamaz“ diye itiraz ediyor ama
Ahmet işe coktan baslamisti. Bu sirada komik deneyimlerini anlatmaya basliyorlar. Kahkahalar… Yolculuk sirasinda soförlerle ilgili fark ettigim ilginc bir birsey var. Bu insanlar en kücük seyler icin hem kavga edebiliyorlar hem de doyasiya gülebiliyorlar. Küfür bir iletisim sekli ve küfürlerdeki kelimeler asla ilk anlami ile kullanilmamaktadir. Ahmet sikayetlenmeye basliyor; “Abi bu kamyoncularin hepsi din, politika, bilim, uzay, seks vb. konularda uzman profesör. Havada ucak görseler ona el isareti yapip pilotun yanlis sürdügünü iddia ederler. Atmasyon süper diyor. Aklima askerlik anilari geliyor. Orada da benzer bir
davranis sekli vardi. Acaba can sikintisi, darlanma ve toplumdan uzak yasam böyle davranislara ve ruh haline mi sokuyor insanlari? Ahmet yine sikintili görünüyor. „Ne oldu diyorum?“ Abi, „benim dertler cok. Esimden bosanmak icin 4 senedir yargitay kararini bekliyorum. Kendimi hapiste gibi hissediyorum. Cocugumu da göremiyorum.“ Üzülerek bakiyorum ve rahatlacak birsey söylemeye calisiyorum. Gec gelen adalet adalet degildir diyor kizginlikla. Bu nasil iş amk? Eri fiş…. Platonik ask, bosanamama, cocuk özlemi, anlatamadigi bir sürü sey daha ve TIR söförlügü… Cok fazla… Ahmet iyi dayaniyor bence… Direncli. Yola cikiyoruz arka arkaya. Cagdas her zamanki gibi Tako km hesabi yapiyor. Hedef daglarin arasindaki havuzlu bir dinlenme tesisine varmak. Hedef büyük ve heyecan verici. Cagdas, „Mehmet direksiyona gec“ diyor. Kulaklarima inanmiyor. şöö (nee?) diye cevap veriyorum. TIR sürmeden TIRciligi anlayamazsin diye. Kisa bir kurstan sonra direkson basinda 17 metrelik araci sürmeye basliyorum. Hafif! Inanilacak gibi degil. Cagdas hem sakince bilgi veriyor hem de arada bana üzüm vererek rahatlatmaya calisiyor. Ondan iyi sürücü hocasi olur. Kendime sasiriyorum ve 80 km sürdükten sonra koca TIRi Cagdas`a devrediyorum. “Artik bizdensin” di
Kesintisiz yol
gidiyoruz. Kivrimli ve yokus. Bulgaristan`in fakirligi binalarindan,
yollarindan ve arabalarindan belli oluyor. Kirsal kesim fakirligini daha da belli ediyor. Ancak
cömert doga,
evlerin güzellikleri, verimli bahceler ve bolcana elma aslinda bu
insanlarin zenginlik icinde olduklari hissini uyandiriyor. Dolce vita adli havuzlu
tesislere ulasiyoruz. Cagdas ve Ahmet oradaki dost ve tanidiklarla muhabette
daliyor. Yol ve is durumlari konusuluyor. Emanetler birakiliyor, emanetler
aliniyor. 25 yildir Bulgaristan`da is yapan ve Bulgar bir kadinla evli olan Istanbullu mekan sahibi soförlere yardimci olma konusunda ünlen salmis. Fiyatlari da cok makul yapmis. Zaman zaman ilk yardim yaptigi ve hasta olanlari hastaneye götürüp baslarinda bekledigini anlatiyor Cagdas. „Ne yapacan? Insani görev. Sen olsan sen de yaparsan mütevaziligi. Soför arkadaslar zor isler yapiyor. Tabi onlarla bas etmek de kolay degil“ diyerek gülüyor. Cagdas`a sana zahmet dönüste bana 10 kg kadar Antakya pul biberi getir. Burasi TIR dinlenme yeri degil. Normal halkin geldigi restoran, otel ve yüzme havuzu. Bu yüden cok temiz, düzenli ve konforlu. Kendimize kiyak geciyor ve havuza giriyoruz. Normal halkin arasina geri dönmek ilginc geliyor. Ankarali genc bir soför
yanimiza oturuyor. Bol bol Ingilizce dövmesi var. Kolundaki kocaman harflerle yazili; „There is always hope“ dövmesini okuyorum. Kavruk yüzlü, sakalli ve cekik gözleri ile; “Hic Ingilizce bilmiyorum abi” diyor. Utanarak; “Ama umut ile ilgili birsey galiba“ diyor. „Evet“ diyorum. „Her zaman umut var“ anlamina geliyor. Gülümsüyor. Ciddi görünmeye calisarak; „Ben de öyle düsünüyorum abi. Her zaman umut var“. Beraber leziz Bulgar kavurmasi yiyiyoruz. Bugün kendimizi ödüllendirme günü „28 saattir kesintisiz sürüyorum“ abi diyor. „Takograf kullanmiyorum ve bircok
sey yasal degil. Bati Avrupa`da yakalanirsam TIR fiyati kadar ceza öderim. Orta ve Dogu Avrupa`da yakalanirsam iyi cünkü rüsvetle halledebiliyorum“ diyor. Hayretler icinde kaliyorum. „Firman ne diyor bu konuda?“ diye soruyorum. „Bunu bana onlar yaptiriyor zaten“. „Kanser ilaci tasiyorum ve bekleyemem. Ceza riskini de aliyorlar. Milyonlarca dolarlik is yapiyorlar ama parami vermeye gelince para yok diyorlar. Istanbula varinca parami vermezlerse isten ayrilacagim. Bu isi cok seviyorum ama birakacagim”. Yine insan ve emek sömürüsü. Birsey diyemiyorum. Bu arada Kanser ve ilac yüklü kamyonlar gümrükte ve otoyollarda öncelikli. Hic kuyrukta bekletilmezler. Ikinci öncelik yas meyve ve sebze tasiyan Termokingcilerde. Sonra da tehlikeli madde tasiyanlar geliyor. En sonda ve en fazla bekletilen grup ise Tenteciler. Yani normal mal tasiyan ve TIRlarini tente ile kapatanlar. Bunlar itilmis kakilmis sinifta yer alan insanlar…
Su rahatlatiyor. Yorgunluk vucudumuzdan akip suyun icinde kaliyor. Son
hedef olan Kapikule Gümrük kapisina ulasmak üzere hareket ediyoruz. Yola cikar
cikmaz Cagdas`in telefonlari calismaya basliyor. Kapikuleden gecenlere yogunluk
durumlarini soruyor. Kötü. Uzun kuyruklar var haberleri geliyor. Daglar uzun
bir süre sonra bitiyor ve Sofya kiyisindan geciyoruz. Yollarda yesil cayirlarda
otlayan hayvanlar, siklikla
ortaya cikan dereler ve nehirler yolculuga hos bir
seyir katiyor. Aksama geldigimizde ay düne göre daha dolu idi. Fotograf cekmeye
calisiyorum. Cagdas; „Böyle olmaz“ diyor, TIRi yan yolun ortasinda durduruyor
ve „Simdi cek“ diyor. Böyle insanla yolculuk yapilmaz mi? „Allay ketter min
emselek (Allah sana benzeyenlerin sayisini arttirsin)“ diyorum. Hinzirca göz
kirpiyor. „Mehmet, seninle bu servisim (bu yolculuk) cok eglenceli gecti. Sonra
cok sikilacam“ diyor.“Sen eglenceli bisey bulursun eminim“ diye cavap veriyorum. Gercekten de bulur. Kapikule Hudududan önce alisveris yapmak ve yemek yemek üzere Gazi lokantasi ve Marketine giriyoruz. Sahibi Antakyali Ahmet Tasar Tavayi (Tepsi Kebabi) yapiyordu. Canim cekti. Cagdas TIRindaki fazla mazotu ceza yememek icin Ahmet`in tankina aktarma isine daldi. Bulgar bir gencle bayagi mücadele verdi. Her tarafi mazot icinde kaldi. Aktarilan bu mazotu Türk gümrügünü gectikten sonra tekrar kendi TIR deposuna aktaracakti. Türkiyeye girmeden önceki son market olan bu markette müsteriler azalmis. Zira Avronun yükselmesi ile buradaki hersey pahalilanmis. Soförlerden biri bundan sonra herseyi kamyonumuza
yükleyip Avrupaya gelecegiz. Burada birsey satin almak yok. Su bile. Gercekten de Bulgaristanda 1 euro olan bira artik 7 lira idi.
Kapikule Gümrük kapisina dogru geliyoruz. Kuyruk yaklasik 6 km. „Cagdas`in
cani sikiliyor. „Sabaha gecersek iyi“ diyor öfke ile. Siramiza geciyoruz ve gidim gidim ilerliyoruz. Az sonra
arkamizdaki bagrislari duyuyor ve aractan iniyoruz. Zaten gergin olan ve beklemekten bitmis olan
soförler kaynak yapmak istenlerle kavga ediyorlardi. Askili atleti ile Yozgatli
yasli bir sürücü elinde lazer isigi ile öne gecenleri durdurmaya calisiyordu.
Ayni anda da
bagirip küfürleri karanlik geceye savuruyordu. Cok yaratici
küfürlerdi bunlar… Müdahalelerin birinde agiz dalasi kavgaya dönüsecekken araya
Cagdas giriyor ve bir sekilde olay yatisiyor. Az sonra gülüsmeler ve sohbetler
basliyor. „Kapikule sinir kapisindaki yigilma ve cile yillardir devam ediyor“
diyor Cagdas ve kizginlikla anlatiyor; “Bulgar tarafinda bes gise calisirken
bizde iki gise calisir. Almanda memurlar kahvesini calisirken icer ve dakiktirler.
Bizimkiler cay molasi verir. Ise gec baslar ve erken bitirirler. Yemek saatinde
giseler kapanir. Insanlar Marsa gidiyor ancak biz bu sorunu yillardir
cözemiyoruz. Bu kapida iki-üc gün
bekledigimi bilirim ben. Bir yandan da mal gönderenler zamaninda yetistiremedik
diye sikistirir. Diger yandan biz gün kaybindan hem parakaybimiz olur hem de dinlenme firsatimiz kalmaz. Belcika`dan buraya kadar nasil seri bir sekilde geldik gördün sen Mehmet! Ve korktugumuz basimiza geldi. Burada takildik“. Yine sorunun kökenine gidiyor aklim. Gümrükler ve sinirlar insan evlatlarini en cok acitan seyler. Ve medeniyet hala bu sorunu cözemedi. Bazi soförler kuyruga dayanamayip araclarini kenara cekiyor ve uykuya daliyorlar. Bir kisminin ise Takosu yani günlük sürüs süresi doluyor. Bu sayede sabahin 5inde Türkiye`ye giris yapabiliyoruz. Soförler giris yaparken bircok kalemde ödeme yapiyorlar. Mesela kantar parasi 25 TL. Gümrük memurlarinin gece mesai ücretini TIRcilar ödüyor; 36 TL. Her adimda bir ödeme var a
ma yigilmayi engelleyecek personel alimi ve diger yatirimlar yok. Telef olmus sekilde aracimizi iki futbol sahasi büyüklügündeki TIR garajina sokuyoruz. Icinde her türlü dükkan ve hizmet var. Ancak cöp kovalari yok. Her yer cöplüklerle dolu. Yine de sabahin bu saatinde müzik dinleyip sohbet ediyoruz. Annuş söylüyor bu sefer; „Aah geceden geceden…“. Gümrükten gecince Cagdas rahatlamisti. Ben de…
Bu yolculuk da yetmez TIRcilarin hilkayesini anlatmaya ama simdilik burada
kesiyorum. Bundan sonra yolculugum yine karayolu ile Edirne`den Antakya`ya
kadar sürecek. Ve köyümde noktalanacak. Yani toplamada Belcika`dan Antakya`ya karayolu
ile yaklasik 4000 km yol gitmis olacagim.
Cagdasla sarilip vedalasiyoruz. Sanki ev arkadasimdan ayriliyormusum gibi
hissediyorum. „Mehmet, bugünku yaziyi geciktirme. Filmi de hemen yap merak
ediyorum cok“ diyor el sallarken.
Bir yandan da TIRin icini temizliyor. Sonra
da gidip kendisini temizleyecek. Ahmet`in TIRinda soför mahaline ayakkabilari
cikararak giriyorum. Adet bu. „Ev ne ise burasi da öyle“ diyor Ahmet. Edirne
otogarina beni birakirken bosanma meselesini anlatiyor. Gerisinde yatan
toplumsal, kültürel, inancsal ve kisilik sorunlarini duyunca saskinligim ve
Ahmet`e sempatim artiyor. Özel bir konu oldugu icin burada daha fazla
yazamiyorum.
Cagdasla Ahmet`in zengin ve kivrak Arapcalarini, kirik Türkcelerini ve
ictenliklerini özleyecegim. Hayata tutunmak ve basarmak icin gösterdikleri
cabalar takdire deger. En
zor sartlarda bile baskasina yardim etmeyi görev
biliyorlar. Sadakat ve kader ortakligi en cok önemsedikleri sey. Küfürlü
konusmalari sevimli ve bunu hayatin sert iklimine dayanmak icin yapiyorlar. Bir
dünyadan baska bir dünyaya seyahatim bitmisti. Alti aydir Almanya`da yasadigim
bambaska bir hayattan sonra kisa ama yogun TIR yasami. Sonra bir hafta Antakya
kültüründe soluk alip verecegim. Ve sonunda alti ay önce biraktigim Izmir
hayatina geri dönecegim. Icine yeni tatlar ekleyerek.
TIRla seyahat bu isi yapan insanlarin yasam alanlarina ve ic dünyalarina
girmemi sagladi.
Avrupa`da ve Türkiye`de tükettigimiz mallarin hangi zorlu
süreclerden gectikten sonra bizlere ulastigini daha iyi anladim. Insan emegi,
kullanilan yakit, doga kirliligi, ekonomik kayiplar ve ailelerden kopan
soförler. Ve bu yüzden ithal mal kullanmanin pahali olmasina sasirmadim. Belki
de bu yüzden yerelde üretmeli yereldekini tüketmeli. TIR soförlügü zor ancak
bana kalirsa özgürlük firsatlari vaat eden bir meslek. Masa basi ya da fabrika
isi yapacagima bu isi yapmayi tercih ederim. Her ne kadar ayni güzergah
üzerinde monoton gibi görünse de her bu is cok kolaylasir. Soförlerin can güvenligi
ve sosyal haklari korunmus olur. Firmalarin hizli bir sekilde servis talebi ve
kar etme hirslari durudurulabilirse bu is yapilabilir ve zevkli hale gelebilir.
an bircok sürpriz sunabiliyor size. Bircok kültürden soförle karsilasma ve böylece dünyali olma sansina sahip oluyorsunuz. Bati Avrupa standartlari (AB) yakalanabilirse
Edirne`den otobuse biniyorum. TIR konforunu ariyorum. Özerkligimi… Yanimdan
TIRlar
Dolunay bitti. Ayin baska bir evresi basliyor. Yasam gibi… Alla mi3kin ye şebeb
(Allah sizinle olsun gencler : )
Her hayat zor geçiyor bunu biliyoruz. Hatırlatmak bazen külleri ateşliyor, bu yazında öyle olmuş kardeşim. Eline, gözüne ve yüreğine sağlık.
YanıtlaSilGercekten de her hayat cok zor geciyor. TIRci arkadaslarinki fazladan zor ve toplumda onlara karsi ciddi önyargilar var. Bunlarin azicik da olsa azalmasi icin kücük bir katki sunmaya calistim... Görüsleriniz icin cok tesekkür ederim. Eksik olmayasiniz.
YanıtlaSil