4.
Gün
“Hangi gümrükte bas
kaldiracagimizi biliyoruz…“
Macaristan`da Keskin TIR Parki lokantasinda kahvalti yapiyoruz. Bircok
ülkeden soför
Cagdas kahvaltida kuru fasulye yeme gafletinde bulunuyor ve gün boyu karninda sanci yolculugu zorlastiriyor. Lokantanin sahibi Bolulu Faruk hoca emekli bir ögretmen. Soförler tarafindan cok seviliyor. Burada bu isi yapmak nereden aklina gelmis?
Macaristan Romanya arasindaki 400 kmlik yolu keyifli bir sekilde geciyoruz.
Aarkamizda Ahmet. Sinirlarda cok beklemiyoruz. Cagdas sasiriyor; ”ilk defa
rüsvet vermeden buraya kadar geliyorum. Sans getirdin Mehmet“ diyor. “TIR isini
niye yapiyorsun?“ diye soruyorum. “Para icin“ diyor ve hikayesini anlatmaya
basliyor. “Askerden sonra Sudan`da, Arabistan`da ve Türkiye`de farkli islerde
calistim. Ancak aldigim para tatmin etmedi hic. En sonunda baba meslegini
yapamaya karar verdim. Bu isin zorluklari cok ama parasi fena degil. Bir de
hayal
edemeyecegim, hic gidemeyecegim Paris, Venedik, Londra, Berlin gibi
bircok sehirleri ve ülkeleri görme firsatim oluyor. Bu cok degerli bir sey
benim icin.“ “Insanlarin kamyonculara karsi davranislari nasil? Önyargilar var
mi?“ diye soruyorum. “Biz kamyoncu degiliz, TIRciyiz diye düzeltiyor beni.
Kamyoncular farkli TIRcilar farkli. Kendisi aciklamamiyor ama mesleyi anliyorum.
TIRcilarin statüsü daha yüksek demek istiyor. Kizdinlikla anlatmaya basliyor.
“Kamyonculara karsi da TIRcilara karsi da önyargi var. Ne zaman kaza olsa
bizler suclaniriz. Otomobil hizli gider. Hatali sollama yapar. Sonra TIRin altina girer. Aksam TVllerde, „TIR otomobili bicti“ diye haber yapilir. Bu haksilik. Elbette bizlerin arasinda da cok hata yapan var. Mükemmel degiliz ama her zaman da suclu olan biz degiliz.“
Romanya`da alti dil bilen ve Cagdasin ahbabi olan Antakyali Ata Ustanin
lokantasinda Antakya yemekleri yemenin keyfini cikariyoruz. Cagdas otostop
yapan turist rolü oynamami istiyor. Ata Usta ile sürekli ingilizce konusuyorum.
Arapca ve Türkce ögrenmis olan Romen esi
oradan oraya kosturarak soförlere servis yapiyor. Her söfore kendi dilinde
hitap ediyor. Ata Usta benimle Arapca aksani ile Ingilizce
konusuyor. Herkes
etrafimi sarip bana yardimci olmak istiyor. Ben dayanamayip gülüyorum. Ata Usta
da gülüyor ve `biliyordum. Turist olmadigini biliyordum` diyor. Yan masada
gercekten otostopla gelen bir Ispanyol genc kadin soförle yemek yiyiyor. Ancak
birbirlerinin dillerini anlamakta zorlaniyorlar. Cagdas; “Kamyon ve TIR
soförlerine güvenebilirsin. Durdurup yol sorabilir. Arabanda sikinti varsa
yardim isteyebilirsin diyor. Hem becerikliler hem tecrübeliler. Bir de yardimci
olmayi cok severler.“ Sonra facebook hesabinda daha önce kendisine otostop
ceken Polonyali, Ingiliz ve Alman genc insanlarin fotograflarini gösteriyor. “Bunlarla
halen arkadasiz ve arada yazisiyoruz diyor gururla”. Ve ekliyor; “Onlara kültürümüzün yemeklerinden pisirdim. Cok mutlu oldular. Polonyalilar dilleri olan lehcede Karpuza Arpuz diyorlar. Max`den ögrendim. Ilginc gelmisti bana. Böyle insanlari aracima alarak farkli kültürleri taniyorum.” diyor. Ahmet derin düsüncelere dalmisbizi dinlemiyor. “Hayr insalla (Hayirdir insallah) Ahmet?” diye soruyorum. “Dert cok. Hangisini anlatayim? “Ask mesk?” diyorum. Gülüyor. “Abi platonik daha.” diye cevap veriyor. Az sonra Cagdas ve Ahmet`e yazi yayinda diyorum. Seyahat ile ilgili son yazimi
okumak icin telefonlarina daliyorlar. Yüzlerinde tebessüm olusuyor. Aliskanlik oldu. Her günkü yaziyi merakla bekliyorlar.
Oradan cikip Romanya
daglarina tirmaniyoruz. Muhtesem bir doga, nehirler, geleneksel
ama renkli, bol figürlü evler bu bölgeyi cok özel bir yer kiliyor. Ben cok sevdim… Her gün yaptigim gibi Cagdas TIRi sürerken ben yan tarafta yazimi yaziyorum. Bir ara köyden gecerken Cagdas bana laf atti. Belli ki cani sikilmis muhabbet istiyordu. “Ama Mehmet, sen yazarken cok sey kaciriyorsun.” Sift el cahse (esegi gördüm)” diyorum. Saskinlikla; “kafan önünde yazarken nasil gördün? Skif?” (nasil) diye soruyor. “Ene Duri (ben kusum)” diyorum. “Kacirmam.”
Daglarin arasinda
kurulu sahibi yine Antakyali (Defneli) olan Güzel Vadi TIR dinlenme tesislerine
geliyoruz. Bu alanda büyük bir lokanta
bulunuyor ve etrafinda yüzlerce TIR park halinde bekliyor. Soförler Tako molasi
(3 saate bir yapmak zorunda olduklari mola) veriyorlar. Lokantanin icinde masalarda dinlenen soförler,
yemek kuyrugu, sans oyunlari makineleri ve bir kenarda oturup muhabbet eden
hayat kadinlari var… Bu tesislerde herkes mutlaka bir arkadasina yada dostuna
rastlaniyor. Ayaküstü sohbetler,
Cagdas duygulaniyor. Orada calisan, TIR yikayan Romen Sori burada kala kala Türkceyi akici bir sekilde ve aksansiz konusmayi ögrenmis. Onu Türk sandim. Herkesin takildigi tesislerin maskotu olmus. Hayat kadinlarindan biri kirik bir Türkce ile onunla dalga geciyor; “Sori TIRlari güzel yikiyorsun ama sende is yok.“ Sori küfür ede ede oradan uzaklasiyor. Millet kahkahlar atiyor. Az sonra Türkiyedeki döviz krizi ve tasimaciliga etkisi konusulmaya baslaniyor. Bir soför; “benim firma en az 100 bin Euro zarar etti. Yeni kamyon ve soför alimini gelecek seneye kadar durdurdu“ diyor. Soförler Euro harcamayi en aza indirmeye calisiyorlar. “Yurt
disinda iken su almaya bile cekinir olduk. Bir dus 4 avro, 28 TL yapiyor“ diyerek devam ediyor. Bala biyikli ve yasli baska bir soför; “Güzel cek güzel yaz buralari. Hayatimizi herkes görsün ve okusun“ diyor. Sori de söze giriyor; “Gece kalsaydin yukaridaki müzikli eglenceyi kacirmazdin. Komsu köylerden kizlar geliyor hem de…“ Kamyoncularin her acidan rahatladigi daglarin ortasindaki bu mekandan dünya ve hayat tuhaf görünüyor. Burasi mi tuhaf orasi mi? Anlayamiyorum…Gidecegimiz güzergah üstünde kaza oldugu haberi geliyor. Bu yüzden yola gecikmeli cikiyoruz. Tam binerken lokanta sahibi hayat kadinlarindan birini yol üstündeki evine birakmamizi rica ediyor. Yazmak ve belgesel filmim icin güzel bir firsat diye
düsünüyorum. Ondan izin alip sohbetimizi kayit altina aliyorum. Az Türkce az ingilizce ve az Almanca biliyor. Ismi Ana, 21 yasinda. 1 ve 3 yaslarinda iki cocugu var. Kocasi kendisini terk edip Almanya`ya gitmis. Annesi ölmüs, babasi ise depresyonda…”Baska bir iste calissam en fazla 200 Euro kazanirim. O zaman gecinemeyiz.” diyor. Güler yüzlü ama utangac bir hali var. Yaptigi seyi tüm isler gibi siradan bir is olarak görüyor. Daglarin arasindan bol dönemecli yollardan gidiyoruz. “TIR soförleri bana cok iyi davraniyorlar. Hic sikayetim yok. Onlar iyi insanlar” diyor. “Ben baska ülkeye gitmek istemem. Burasi cok güzel diye de” ekliyor. Cagdas; “bu is kötü degil mi neden yapiyorsun?” diye soruyor. “Bütün islerin kötü tarafi var.” diye cevap veriyor. Az sonra komunist dönmeden kalma bircok binanin da oldugu nehir kenarinda bir kente variyoruz. Ana; “ben evime geldim“ diyor. Gülümseyerek ve minnettar bir sekilde bize tesekkur ediyor. Ve aractan iniyor… Ben ve Cagdas saskinlik icinde birbirimize bakip sessizlige bürünüyoruz…
Yol bizi Romanya ve Sirbistani birbirinden ayiran Tuna (Danube) nehrine
getiriyor. Kocaman
nehir, gün batimi ve iki ülkeyi birlestiren köprü. Köprüde
gecmeyi bekleyen sayisiz arac. Biraz ilerleyince genis Tuna nehri kiyisindaki
plajlar, kiremit catili yazlik evler, kiyidaki cesit cesit agaclar ve suya
dokulmus yapraklari... Bu gece dolunay var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder