28 Ekim 2012 Pazar

İngilizce Öğretimi Neden olmuyor? Nasıl Olur?



Birincisi, İngilizceyi tam öğrenmeden İngilizce öğretmeni olmaktan: Öğretmen yetiştirme sisteminde var olan yanlışlıklardan dolayı öğretmenler üniversiteden mezun olduklarında İngilizce öğretmeni olmaya hazır olamıyorlar. Peki, Türkiye’de İngilizce öğretmeni olma süreci nasıl işliyor? Şöyle: Lisede dil bölümünü seçen bir öğrenci İngilizce öğretmeni oluncaya kadar geçen sürede sadece okuma, gramer (dil bilgisi) ve kelime bilgisi dersleri alıyor. Bunlar dışında kalan ve dilin iletişim aracı olan üç temel beceriye (Dinleme, Konuşma ve Yazma) becerilerini geliştirecek dersleri-istisnalar hariç-genelde almıyorlar. Bunun sebebi ise üniversite giriş dil sınavında (YDS) bahsi geçen üç beceriye ait soruların sorulmaması. Bu sebeple öğrenciler, ileride öğretecekleri dilin dinleme, konuşma ve yazma kısımlarında baştan zayıf kalıyor ve üniversite eğitimine eksik becerilerle başlıyorlar. Yani İngilizceyi kitaplardan öğreniyorlar. Ve kitap İngilizcesi konuşuyorlar. Üniversite eğitiminde her ne kadar eksik kalan beceriler kısmen iyileştirilse de lise yıllarının yüzlerce saatlik eksikliği kapanamıyor. Bu durumda üniversiteden mezun olan ve öğretmenliğe başlayan İngilizce öğretmenleri öğrencilerine doğal olarak en iyi bildikleri gramer, okuma ve kelime becerilerini yoğun bir şekilde öğretiyorlar. Bu sonuç şaşırtıcı değildir çünkü öğretmenlerin okul hayatları boyunca geliştirme fırsatı bulamadıkları becerileri kullanmaları ve öğrencilere öğretmelerini kimse bekleyemez. Elbette bireysel çabalarla dört becerisini de geliştiren öğretmenler bu genellemenin dışındadır. Bu arada böyle bir dil eğitimden geçen öğrenciler de dil bilgisi kurallarını düşünerek konuşmaya çalışıyor ancak bu şekilde konuşmak onları felç ettiğinde kısa sürede pes ediyorlar. Sonuçta akıcı bir dil kullanma becerisi elde edemiyorlar. Daha kötüsü sorunu kendilerinde bulduklarından öz güvenleri yok oluyor ve dil felci oluyorlar.  Çözüm olarak, sınav sistemi değiştirilerek dört temel beceriyi ölçecek sınav soruları ile üniversiteye öğrenci seçimi yapılmalı. Bu alanda uluslar arası dil seviye tespit sınavlarından olan IELTS veya TOEFL örnek alınabilir.

İkincisi, okulların fiziksel koşullarının İngilizce öğretimini zorlaştıran özelliklere sahip olmasından: Farz edelim ki bir öğretmen İngilizce yetiştirmede yaşanan olumsuzluklara rağmen kendini her alanda geliştirmeyi başardı ve Gramere (Dilbilgisi) dayalı İngilizce öğretimi yerine iletişimsel, karma, vb. güncel metotlarla İngilizce öğretimi yapmak istedi. Bu durumda onu ciddi zorluklar beklemektedir. 30 kişiden aşağı olmayan kalabalık sınıflarda ders yapacak ve dil öğrenmenin en önemli tekniklerden olan ikili ve grup çalışması yapma konusunda çok zorlanacaktır. Ayrıca, öğrenciler farklı okullardan ve farklı gelir grubundan geldiklerinden dolayı sınıf içerisinde farklı dil seviyelerinin varlığını fark edecek. Buna rağmen bu öğretmen tüm öğrenciler için aynı müfredatı kullanmak zorunda kalacaktır. Her ne kadar bakanlık son iki yıldır seviye sınıflarının oluşturulması konusunda yeni bir uygulama başlatmış olsa da okulların fiziksel koşulları ve öğretmen sayısının yetersizliğinden dolayı bu olumlu girişimden henüz sonuç alınamamaktadır.

Üçüncüsü, okullarda teknoloji kullanımı sınırlı düzeyde olması: Yeni kuşak öğrencilerde dil öğretiminin etkili yapılabilmesi için video, Internet ve diğer dijital ve teknolojik araçların kullanılabilmesi gerekmektedir. Bu sene sınıflarda uygulamaya konan Akıllı Tahtalarla teknoloji kullanımı konusunda çok olumlu bir adım atılmış oldu. Ancak, okullarda halen İnternet,  vb. altyapı sorunları devam etmekte ve akıllı tahtalarda kullanılacak materyaller henüz yeterli kadar sağlanmamaktadır. Diğer bir olumsuzluk ise, İngilizce öğretmenlerinin öğretilen dilin konuşulduğu ülkede geçen videolara ulaşmak için sıkça kullandıkları sitelere (youtube gibi) erişimin bakanlıkça engellenmiş olmasıdır. Yurt dışına çıkma oranı çok düşük olan öğrenci ve öğretmenlerin sahip olduğu bu pencerenin de kapatılması olumsuzluk arz etmektedir. Sonuç olarak şu anda derslerin büyük bir kısmı sadece kitap ve tahta gibi geleneksel araçlarla yapılmaktadır.

Dördüncüsü, İngilizce öğretmenlerine sürekliliği olan hizmet içi eğitim seminerlerinin düzenlenmemesi: Yakın zamanda MEB tarafından müfredatın yenilenmesi, yeni kitapların yazılması ve akıllı tahtaların kullanılması olumlu gelişmeler olmakla beraber İngilizce öğretimin daha iyi öğretilebilmesi için öğretmenlerin güncel öğrenme metotları konusunda kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmektedir. Bu seminerler tek seferlik olmak yerine hayat boyu devam edecek şekilde tasarlanmalı ve planlanmalıdır. Öğretmen eğitiminde çalışacak olan öğretmen eğiticilerinin de etkin bir şekilde yetiştirilmesi ve bu konuda uluslar arası başarısı kanıtlanmış kurumlarla işbirliğine gidilmelidir. Bu da yetmez birçok gelişmiş ülkede var olan İngilizce öğretmenlerinin dilin konuşulduğu ülkede belli bir süre bulunma koşulları oluşturulmalıdır.

Son olarak, okullarda melez bir öğretime geçilememesi. Birçok yabancı ülkede (Almanya, Kore,  Çin, Pakistan, İsrail, Malezya gibi) olduğu gibi okullarda yerli İngilizce öğretmenlerin yanı sıra yeteneği kanıtlanmış yabancı öğretmenlerin de çalışabilmesi için gerekli yasal düzenlemenin ve koşulların sağlanması gerekmektedir.  Bu sayede okullardaki yerli ve yabancı öğretmenler arasında bilgi ve tecrübe alış verişi kanalı açılacak, İngilizce öğretim seviyesi yükselecek, kültürler arası iletişim, dışa açılma ve dünya ile entegre olma şansı da ortaya çıkacaktır.