15 Ağustos 2013 Perşembe

Servas Barış Köyü, Antakya-Türkiye

Servas nedir? Servas 1949 yılında kurulmuş dünya çapında 30 bin üyesi olan bir barış ve dostluk organizasyonu. Üyeler dünyanın her yerinde birbirlerinin evlerinde kalıp kültürel etkileşim içine giriyor ve dostluk duyguları geliştiriyorlar. Önyargıları varsa onlarla yüzleşip yerlerine birinci elden gerçek bilgiler koyuyorlar. Servas’ın fikir babası Bob Luitweiler 2. Dünya savaşından sonra şu inançtan hareketle bu çatıya ilk çivileri çakmış. “İnsanlar birbirlerinin evlerinde kalırlarsa aralarında içten bir yakınlaşma olacak. Böylece ülkeler birbirleri ile savaşmak istemeyecekler.” Bob, belki bu örgüt ile dünyada savaşları durduramadı ancak yeryüzünde milyonlarca dostluğun filizlenmesini, Servas üyelerinin hayal bile edemeyecekleri ülkelerde yerel insanlarla beraber yaşayabildikleri yuvalar edinmelerini sağladı.

Servas Türkiye Yönetimi her sene Antakya’nın Ekinci (3aydiy) köyünde Bizimle Yaşayın Bizimle
Paylaşın Çocuk Programı uyguluyor. Bu program için yurt içi ve yurt dışından gönüllü Servas üyeleri kasabaya geliyor ve bildiklerini bahçede, sokakta ya da evlerin avlularında çocuklarla paylaşıyorlar. Konular sınırsız olmakla beraber barış, dil, müzik, dans, doğa, geri dönüşüm, insan hakları, çevre, satranç, drama, oyuncak yapma, resim, şiir vb. başlıklar üzerinde fazlası ile odaklanılıyor.  Gelen gönüllüler ailelerin evlerinde kalarak yerel kültürü öğrenme ve kendi kültürlerini anlatma fırsatı yakalıyorlar. Bu
sayede çocuklar, aileler ve topyekûn köyümün ahalisi kısa zaman zarfında büyük değişimler yaşıyorlar. Bu yıl beşincisi düzenlenen program kasabada barış ve dünya kardeşlik duygularının gelişmesine, sanat ve kültür bilincinin artmasına, çevre konusunda duyarlılığın gelişmesine sebep oldu. Peki bu program nasıl uygulanıyor? Bu yılki deneyim size bu sorunun cevabını verecek.

Belçika’dan köyüne özlem gidermek için gelen kuzinim Selda bahçede ağaçların arasında koşuşturan çocukların ne yaptığını soruyor şaşkınca. Ben de heyecanla çocukların özgürlük alanı cennet bahçesinden topladıkları bitkilerin isimlerini Arapça ve Türkçe yazdıklarını ve posterler hazırlayıp onları duvarlara astıklarını söylüyorum. Fikir hoşuna gidiyor elbette ve o da çocuklara katılıp çocukluğuna geri dönüyor. Neticede, incir, nar, tin müze (Hatay hurması), zeytin, dut dâhil yaklaşık kırk ağaçtan yaprak topluyor her grup. Az sonra Selda da öğretmen oluyor ve kocası Zekai ile beraber çocuklara ve biz büyüklere çocuklukta kalan Tiroz oyununu öğretmeye başlıyor. Bahçe oyun alanına dönüyor bir anda ve hepimiz hırslı oyunculara.  Davut kamıştan müzik aleti , Zemmuha, yapmayı
öğretiyor. Her çocuğa tek tek denetiyor sabırla ve bir anda ortalık çocuk orkestrasına dönüyor. Ben de kamıştan su tabacası, Çırrayka, yapımını gösteriyorum haylaz çocuklara. Minik elleri ile topladıkları kocaman kamışları oyuncağa çevirmeyi öğrendiler. Plastik su tabancasından çok değerli ve eğlenceli bir su tabancasıydı bu yarattıkları
. Ancak bunu öğretmekle başıma belayı da açıyorum. Çünkü su savaşında bütün tabancalar bana doğrultuluyor ve çocuklar gibi ben de baştan aşağı ıslanıyor, sıçana dönüyorum. Ara sıra bahçenin sahibesi Huriye Teyze evden çıkarken sulara hedef oluyor, kaçışırken Yil3an ebükin diye babalarına sövüyor ama aynı anda bıyık altından gülümsüyor. Oyun
oynamayı seviyor nasılsa altmışlı yaşlarına rağmen. Ben de her sene bu kadar kalabalık çocuğu evinin avlusunda ve bol sebzeli bahçesine kabul eden böyle bir insana hayranlıkla bakıyor ve oyuna davet ediyorum. Gülümsemesi kahkahaya dönüyor ve  ah, ah! Fili Şiğil ktir (işim çok) diyerek çapası ve sepeti ile beraber ağaçların arasında kayboluyor. Günün sonunda çocuklar öğrendikleri, kaybolmaya yüz tutan, bu oyunları bilgisayar oyunlarından daha çok sevdiler. Sokak oyunları ile terlemek, düşmek, bağırıp çağırmak ve komşuları rahatsız etmenin zevki başka bir şey ne de olsa.
Bu sene beşincisini düzenlediğimiz Servas Bizimle Yaşayın Bizimle Paylaşın etkinliklerinden bir kaç tanesini sabahın ve akşamın serinliğinde salyangozlar gibi evlerden süzülüp Bet el Feneriy bahçesine gelen çocuklarla yaptık. On gün süren çocuk programına bu sene Suriye’de artan şiddet ve Antakya’ya yansıyan olumsuz etkisi, gezi direnişleri sürecinde Antakya’da iki gencin öldürülmesi (biri bizim köyden) neticesinde ortaya çıkan öfke, mutsuzluk ve umutsuzluğa rağmen heyecan ile başladık. Yine de bu olumsuz havayı dağıtacak, savaş ve şiddet duygularının yerini barışa bırakacak ortamı yaratmanın peşinde idik. Çocukların her şeye rağmen barışa, öğrenmeye, farklı kültürlerden insanlarla iletişime girip dünya vatandaşlığı fikri ile tanışmaları gerekiyordu. Yani anlayacağınız yılmamak
gerekiyordu. Ve en önemlisi çocukların meraklarını kamçılayacak bilgiler, gerçekler, oyunlar ve güzelliklerin bir şekilde çocukların dünyasına sunulması gerekiyordu. Servas Çocuk Programımız bu naif duygular etrafında doğdu ve büyüdü. Çocuklar da bu program ile serpildiler ve hayalleri de aynı şekilde filizlendi. Okul hayatları boyunca tanışamayacakları bilgilerle, tecrübelerle yurt içi ve dışından gelen evrensel ruhlu insanlarla bu program sayesinde tanıştılar. Alternatif kültürü fark edip sınırları aşan hayaller kurmayı öğrendiler. Nisan adında bir çocuğun bana sorduğu soru ne demek istediğimi anlatmama yetiyor. Mehmet abi, ben de büyüyünce ve yabancı dili tam öğrenince Servas ile başka ülkelere gidebilir miyim? Çocuklara yardım etmek için gönüllü olabilir miyim? Nisan, programın ilk senesinde Marilyn adında Kanadalı bir Servas gönüllüsü sayesinde İngilizceye merak sardı. Geçen beş sene içerisinde kendini o kadar çok geliştirdi ki bu seneki etkinliklerde çevirmenimiz olarak çalıştı. Bu arada ailelerin yanına yerleştirdiğimiz Türkiyeli ve başka ülkelerden gelen gönüllüler aile yaşamını, yemekleri, şarkıları, davranış biçimlerini ve inançları öğrenmek ve aynı şeyleri anlatmak fırsatını yakaladılar. Daha da önemlisi din, dil, ırk ve sosyal statünün insanlığı ayıracak
özellikler değil zenginleştirecek şeyler olduklarının bilincine vardılar. Kendilerini anlatırken kendileri hakkında yeni farkındalıklar keşfettiler. Portekiz’den gelen Carla kültürle o kadar ilgili idi ki daha iyi Türkçe bilmediği için oldukça üzüldü. Ama bunun gelecek senesi vardı nasılsa. Bir dahaki seneye daha iyi Türkçe ile gelmeye söz verdi. Arkadaşlarını da yanlarında getirirse büyük bir sürpriz olmayacak bizim için.

Akşamları asma, nar ve incir ağacının dibindeki duvara yansıttığımız çevre, dostluk, barış, çocuk hakları, doğal güzellik ve mizah yüklü filmleri çocuklar kütük koltuklara oturarak izlediler. İzledikleri ile ilgili fikirleri biz büyükleri büyüledi. Çocukların dünyaları ve sınırsız merak duyguları bizi de heyecanlandırdı.
Her gün yaptığımız dil atölyelerinde İran’dan gelen Nasim Farsça, Rusya’dan gelen Christina Rusça (Kiril alfabesi ile) ve köyün bilgi ağacı Hasan Arapça alfabe ile çocuklara isimlerini yazmayı öğrettiler. Ve elbette etkinlik alanına diğer eserlerin yanına asıldı bütün yazılar. Bu arada Nasim’den bizimkine benzeyen İran kültürünü, Ömer Hayyam’ın şiirlerini ve halk şarkılarını dinlemek muhteşem bir deneyimdi. Aynı zamanda kültürü ve ülke yönetimi ile ilgili köy insanlarının sorunlarını ayrıntılı yanıtlaması muhtemelen birçok ön yargının yıkılmasına sağladı. Servas’ın asıl hedefi de bu değil mi zaten.

Fotoğraf dersi verdiğim çocuklar, her gün makinemi alıp dönüşümlü olarak fotoğraflar çektiler. İşledikleri konular çalışanlar, çevre kirliliği, köyün ihtiyarları ve bebekleri, köyde yetişen ürünler idi. Projenin parçası olarak avlularda oturan ihtiyarlarla oturup eski yaşamı dinlediler. Bugün ile karşılaştırmalar yaptılar. Bunun için Arapça dilini kullandılar çünkü ihtiyarlar Türkçe bilmiyordu. Her anı da videoya kaydettiler. Bu tecrübeler çocukların köylerini tanımalarını ve birçok şeyi fark etmelerini sağladı. Her çekimden sonra değerlendirme yapıp albümler oluşturduk. Akşam olunca da facebook sayfamızda köyümüz ve dünya ile paylaştık.
İstanbul’dan kırk yıl sonra Antakya’ya bu programda gönüllü çalışmaya gelen Nur Öğretmen'in çocuklara
sabırla ve heyecanla sokak duvarına kocaman Servas Barış Köyü çalışması yaptırması, çok değerli bir etkinlikti. Nur’un işaret dilini öğretmesi ve Arkadaş şarkısını bu dil ile söyletmesi çocuklara konuşma engelli insanlarla empati kurma fırsatı verdi. Nur, çocuklardan o kadar çok etkilenmişti ki bir ara bana şöyle demişti; “Ben böyle meraklı ve istekli çocuklar görmedim. Bir de onlarla çalışmak hem kadar kolay hem de öğretici.  Tabi dağınıklıklarını hesaba katmaz isek”.

Belçika’da benzer çalışmalar yapan Erkan ve Esra kardeşler ziyaret amacı ile geldikleri köyde bu etkinliklerden haberdar oldular ve onlar da aramıza katıldılar.  Çocuklara çılgın oyunlar oynatıp yörenin oyunlarını oynama ve öğrenme şansı yakaladılar. Ayrılmadan önce onlarla ortak projelere katılma ihtimallerini de konuştuk bol bol. Hayallerin sınırı yok nasılsa.

Her sabah irili ufaklı çocukların bir kısmını çaktırmadan çalıp bahçenin derinliklerindeki bir ağacın altında şiir çalışması yapan Ferdus barış, sevgi ve sınırsız dünya fikirlerini çocuklara ulaştırmayı
başardı. Samandağ (Sveydiye) dan gelen arkadaşı Selda (Laslus) da savaş ve barış temalı yaratıcı drama çalışmaları yaptırdı. Sonunda çocuklar kendi yarattıkları senaryoları sahneye koydular ve her zamanki gibi herkesi şaşırttılar. Onlar için daha çok şey yapma isteğimizi tazelediler.   

Suriye’den ölüm haberlerinin geldiği ve Eskişehir’de öldürülen köylümüz Ali İsmail Korkmaz’ın (Gezi protestoları sürecinde) köye getirildiği gün çocuklar, bahçeler arasındaki sevimli  alanda  Barış amblemini kendi bedenlerini kullanarak çizdiler. Etraflarında gelişen savaş ve şiddet barışın değerini
daha iyi anlamalarını sağlamıştı. Sevgi dolu bu veletler yüzlerinde ciddiyet ve gururla amblemin içinde görevlerini çok güzel  şekilde yerine getirdiler. İşin garibi bu programa ilk başladığımızda Suriyeli çocuklarla kendi köylerinde birkaç günlük ortak etkinlikler yapmanın hayallerini de kurmuştuk. Ancak malum şiddet bizi engelledi. Yine de bir gün gerçekleştirme ümidimizi halen içimizde taşıyoruz.   

Çocuklar kimi zaman zeytin bahçelerinde ağaçlara tırmanıp kitaplar okudu. Kimi zaman İran, Portekiz ya da Rus oyunları oynadılar. Bazen yere oturarak ve çember yaparak hayaller kurdular. Sevdikleri ülkelere seyahat ettiler (çoğunlukla gönüllülerin ülkelerine her nedense). Evler ve şehirler kurdular. Aynı anda bir tarafta da Gül’ün grubu Scrable oynadı ya da İngilizce şarkılar söyledi. Çok sıcakladıkları anlarda
komşuların getirdiği soğuk gazozlar ile serinlediler. Sonunda da hep beraber çevre temizliği yapıp evlerinin yolunu tuttular. Her gün hiç sıkılmadan…

Ve ürünlerin sergileneceği gece geldi çattı. Önce çocuklarla beraber her tarafı temizledik. Sandalyeleri yakın bir türbeden taşıdık. Çocuklar gelecek konuklar için birçok dilde Hoş geldiniz ve Barış kelimeleri yazdılar. Plastik şişelerden yaptıkları ışıklı çiçekleri duvarlara astılar. Aileler heyecanla yerlerini aldı ve Show başladı. Yaklaşık yüz kişi yapılan tüm etkinlikleri gösteren videoları ve fotoğrafları izlediler. Geçen senelerde gelen bazı gönüllülerin video mesajlarını
dinleyip özlem giderdiler. Arapça skeçler, pantomim, işaret dili ile şarkı söyleme, şiir ve müzik dinletileri ailelerin koltuklarını iyice kabarttı. Programa destek olan gönüllülere, konuk kabul eden ailelere ve zaman zaman ihtiyaçları karşılayan duyarlı insanlara teşekkür belgelerini verdik.

Ertesi sabah kapanış kahvaltısı için Cuma Öğretmen'in kır evinde çocuklar ve aileler ile beraberdik. Ortak sofra kuruldu. Yemekler ve duygular paylaşıldı. Sonunda bahçenin sulama havuzuna hep beraber elbiselerimizle daldık. Su savaşını da burada yaptık, türküleri de burada söyleyip halaylar çektik. Dönüş yolunda zeytin tarlasındaki toprak evleri inceledik ve eski zamanlarda burada yaşanan hayatları konuştuk. O hayatları çocukların anne babaları yaşamıştı. Civarda bulunan yapraklar ve hayvanların isimlerini hatırlamaya çalıştık. Derenin dibinde ağaçlarla kaplanmış olan eski su değirmenini ziyaret ettik ve çalışma sistemini konuştuk. Arada ağaçlarından incirleri koparıp yemeği de ihmal etmedik.  

Bu seneki hikayenin sonuna gelmiştik yine. Gönüllülerle ailelerin ve çocukların ayrılığı her sene olduğu gibi bol göz yaşlıydı. Christina kendini rahatlatmak için şunları söylüyordu; yeniden buluşmamıza 364 gün kaldı. Evet, Christina ve çocuklar bir sonraki buluşmanın günlerini sayıyorlar her sene. Bu buluşmalar hayatlarının en heyecan verici olayı da ondan. Gönüllü ekibine yeni isimler eklendi ve daha da büyüdük. Bu topraklarda yeni bir kültür oluşumu devam ediyor. Her sene üstüne yeni değerler ekleyerek. Ve köyümüz Dünya Barış Köyü olma yolunda hızla ilerliyor.
Mehmet ATEŞ
Servas Türkiye Barış Sekreteri-Program Koordinatörü
Ekinci (3aydiy) Antakya-Turkey























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder