26 Ağustos 2018 Pazar

Belcika-Antakya Karayolu Yolculugu- 5. Gün. Son


“Habbaytik bi sayf habbeytik bi siti. Natartek bi sayf natartik bi şiti. Va3yünnek il sayf va3yünek il şiti… “ (Yazin da sevdim seni kisin da. Yazin da bekledim seni kisin da. Gözlerin hem yaz hem kiş. Fayruz). 

Romanya Bulgaristan siniri, Kalafat gümrük kapisindaki tampon bölgede gecelemeye karar veriyoruz. Gece yarisina gelmis yorgunluk önce gözlerimize cökmüstü. Yüzlerce TIR`in gece boyunca gecis yaptigi alanda uykuya dalmak hic zor olmadi. Sabahin erken saatinde agac kesme hizarinin cikardigi seslere benzeyen seslerle uyandim. Pencereden baktigimda sirtlarinda ilac deposu asili isciler TIRlari Bulgaristan`a girmeden önce ilacladiklarini görüyorum. TIRlar arasinda dolanan arilar gibiydiler. Arkamizda konaklamis olan Ahmet`in yanina gidiyor ve iceriye göz atiyorum. Uyanmis, ayaklarini ön koltuga atmis kitap okuyordu. Beni görüyor ve gulerek; “Ask kitabi” diyor. Sabahlari
gülüp espiri yapan insanlara bayilirim. Yasam asklari genelde yüksek olur. Islak otlarin arasinda cayimizi hazirliyor ve yumurtalari kiriyoruz. Cay kokusu iyi geliyor. Antakya kirma zeytini de öyle… Ahmet ve Cagdas söforlük üzerine atismaya basliyorlar bir anda. Ne oldugunu anlayamiyorum. Sesler yükseliyor. Kavga cikti diye saskinlikla bakarken Ahmet bir anda ayaga kalkiyor ve; “Bulasiklari ben yikayayim“ diyor. Cagdas evinde imis gibi, „benim mutfagimda baskasi bulasik yikayamaz“ diye itiraz ediyor ama
Ahmet işe coktan baslamisti. Bu sirada komik deneyimlerini anlatmaya basliyorlar. Kahkahalar… Yolculuk sirasinda soförlerle ilgili fark ettigim ilginc bir birsey var. Bu insanlar en kücük seyler icin hem kavga edebiliyorlar hem de doyasiya gülebiliyorlar. Küfür bir iletisim sekli ve küfürlerdeki kelimeler asla ilk anlami ile kullanilmamaktadir. Ahmet sikayetlenmeye basliyor; “Abi bu kamyoncularin hepsi din, politika, bilim, uzay, seks vb. konularda uzman profesör. Havada ucak görseler ona el isareti yapip pilotun yanlis sürdügünü iddia ederler. Atmasyon süper diyor. Aklima askerlik anilari geliyor. Orada da benzer bir
davranis sekli vardi. Acaba can sikintisi, darlanma ve toplumdan uzak yasam böyle davranislara ve ruh haline mi sokuyor insanlari? Ahmet yine sikintili görünüyor. „Ne oldu diyorum?“ Abi, „benim dertler cok. Esimden bosanmak icin 4 senedir yargitay kararini bekliyorum. Kendimi hapiste gibi hissediyorum. Cocugumu da göremiyorum.“ Üzülerek bakiyorum ve rahatlacak birsey söylemeye calisiyorum. Gec gelen adalet adalet degildir diyor kizginlikla. Bu nasil iş amk? Eri fiş…. Platonik ask, bosanamama, cocuk özlemi, anlatamadigi bir
sürü sey daha ve TIR söförlügü… Cok fazla… Ahmet iyi dayaniyor bence… Direncli. Yola cikiyoruz arka arkaya. Cagdas her zamanki gibi Tako km hesabi yapiyor. Hedef daglarin arasindaki havuzlu bir dinlenme tesisine varmak. Hedef büyük ve heyecan verici. Cagdas, „Mehmet direksiyona gec“ diyor. Kulaklarima inanmiyor. şöö (nee?) diye cevap veriyorum. TIR sürmeden TIRciligi anlayamazsin diye. Kisa bir kurstan sonra direkson basinda 17 metrelik araci sürmeye basliyorum. Hafif! Inanilacak gibi degil. Cagdas hem sakince bilgi veriyor hem de arada bana üzüm vererek rahatlatmaya calisiyor. Ondan iyi sürücü hocasi olur. Kendime sasiriyorum ve 80 km sürdükten sonra koca TIRi Cagdas`a devrediyorum.
“Artik bizdensin” di
yor. Gülüsüyoruz. 

Kesintisiz yol gidiyoruz. Kivrimli ve yokus. Bulgaristan`in fakirligi binalarindan, yollarindan ve arabalarindan belli oluyor. Kirsal kesim fakirligini daha da belli ediyor. Ancak cömert doga,
evlerin güzellikleri, verimli bahceler ve bolcana elma aslinda bu insanlarin zenginlik icinde olduklari hissini uyandiriyor. Dolce vita adli havuzlu tesislere ulasiyoruz. Cagdas ve Ahmet oradaki dost ve tanidiklarla muhabette daliyor. Yol ve is durumlari konusuluyor. Emanetler birakiliyor, emanetler aliniyor. 25 yildir Bulgaristan`da is yapan ve
Bulgar bir kadinla evli olan Istanbullu mekan sahibi soförlere yardimci olma konusunda ünlen salmis. Fiyatlari da cok makul yapmis. Zaman zaman ilk yardim yaptigi ve hasta olanlari hastaneye götürüp baslarinda bekledigini anlatiyor Cagdas. „Ne yapacan? Insani görev. Sen olsan sen de yaparsan mütevaziligi. Soför arkadaslar zor isler yapiyor. Tabi onlarla bas etmek de kolay degil“ diyerek gülüyor. Cagdas`a sana zahmet dönüste bana 10 kg kadar Antakya pul biberi getir. Burasi TIR dinlenme yeri degil. Normal halkin geldigi restoran, otel ve yüzme havuzu. Bu yüden cok temiz, düzenli ve konforlu. Kendimize kiyak geciyor ve havuza giriyoruz. Normal halkin arasina geri dönmek ilginc geliyor. Ankarali genc bir soför
yanimiza oturuyor. Bol bol Ingilizce dövmesi var. Kolundaki kocaman harflerle yazili; „There is always hope“ dövmesini okuyorum. Kavruk yüzlü, sakalli ve cekik gözleri ile; “Hic Ingilizce bilmiyorum abi” diyor. Utanarak; “Ama umut ile ilgili birsey galiba“ diyor. „Evet“ diyorum. „Her zaman umut var“ anlamina geliyor. Gülümsüyor. Ciddi görünmeye calisarak; „Ben de öyle düsünüyorum abi. Her zaman umut var“. Beraber leziz Bulgar kavurmasi yiyiyoruz. Bugün kendimizi ödüllendirme günü „28 saattir kesintisiz sürüyorum“ abi diyor. „Takograf kullanmiyorum ve bircok
sey yasal degil. Bati Avrupa`da yakalanirsam TIR fiyati kadar ceza öderim. Orta ve Dogu Avrupa`da yakalanirsam iyi cünkü rüsvetle halledebiliyorum“ diyor. Hayretler icinde kaliyorum. „Firman ne diyor bu konuda?“ diye soruyorum. „Bunu bana onlar yaptiriyor zaten“. „Kanser ilaci tasiyorum ve bekleyemem. Ceza riskini de aliyorlar. Milyonlarca dolarlik is yapiyorlar ama parami vermeye gelince para yok diyorlar. Istanbula varinca parami vermezlerse isten ayrilacagim. Bu isi cok seviyorum ama birakacagim”. Yine insan ve emek sömürüsü. Birsey diyemiyorum. Bu arada Kanser ve ilac yüklü kamyonlar gümrükte ve otoyollarda öncelikli. Hic kuyrukta bekletilmezler.
Ikinci öncelik yas meyve ve sebze tasiyan Termokingcilerde.
Sonra da tehlikeli madde tasiyanlar geliyor. En sonda ve en fazla bekletilen grup ise Tenteciler. Yani normal mal tasiyan ve TIRlarini tente ile kapatanlar. Bunlar itilmis kakilmis sinifta yer alan insanlar…
Su rahatlatiyor. Yorgunluk vucudumuzdan akip suyun icinde kaliyor. Son hedef olan Kapikule Gümrük kapisina ulasmak üzere hareket ediyoruz. Yola cikar cikmaz Cagdas`in telefonlari calismaya basliyor. Kapikuleden gecenlere yogunluk durumlarini soruyor. Kötü. Uzun kuyruklar var haberleri geliyor. Daglar uzun bir süre sonra bitiyor ve Sofya kiyisindan geciyoruz. Yollarda yesil cayirlarda otlayan hayvanlar, siklikla
ortaya cikan dereler ve nehirler yolculuga hos bir seyir katiyor. Aksama geldigimizde ay düne göre daha dolu idi. Fotograf cekmeye calisiyorum. Cagdas; „Böyle olmaz“ diyor, TIRi yan yolun ortasinda durduruyor ve „Simdi cek“ diyor. Böyle insanla yolculuk yapilmaz mi? „Allay ketter min emselek (Allah sana benzeyenlerin sayisini arttirsin)“ diyorum. Hinzirca göz kirpiyor. „Mehmet, seninle bu servisim (bu yolculuk) cok eglenceli gecti. Sonra cok sikilacam“ diyor.“Sen eglenceli bisey bulursun eminim“
diye cavap veriyorum. Gercekten de bulur. Kapikule Hudududan önce alisveris yapmak ve yemek yemek üzere Gazi lokantasi ve Marketine giriyoruz. Sahibi Antakyali Ahmet Tasar Tavayi (Tepsi Kebabi) yapiyordu. Canim cekti. Cagdas TIRindaki fazla mazotu ceza yememek icin Ahmet`in tankina aktarma isine daldi.  Bulgar bir gencle bayagi mücadele verdi. Her tarafi mazot icinde kaldi. Aktarilan bu mazotu Türk gümrügünü gectikten sonra tekrar kendi TIR deposuna aktaracakti. Türkiyeye girmeden önceki son market olan bu markette müsteriler azalmis. Zira Avronun yükselmesi ile buradaki hersey pahalilanmis. Soförlerden biri bundan sonra herseyi kamyonumuza
yükleyip Avrupaya gelecegiz. Burada birsey satin almak yok. Su bile. Gercekten de Bulgaristanda 1 euro olan bira artik 7 lira idi.
Kapikule Gümrük kapisina dogru geliyoruz. Kuyruk yaklasik 6 km. „Cagdas`in cani sikiliyor. „Sabaha gecersek iyi“ diyor öfke ile. Siramiza geciyoruz ve gidim gidim ilerliyoruz. Az sonra arkamizdaki bagrislari duyuyor ve aractan iniyoruz.  Zaten gergin olan ve beklemekten bitmis olan soförler kaynak yapmak istenlerle kavga ediyorlardi. Askili atleti ile Yozgatli yasli bir sürücü elinde lazer isigi ile öne gecenleri durdurmaya calisiyordu. Ayni anda da
bagirip küfürleri karanlik geceye savuruyordu. Cok yaratici küfürlerdi bunlar… Müdahalelerin birinde agiz dalasi kavgaya dönüsecekken araya Cagdas giriyor ve bir sekilde olay yatisiyor. Az sonra gülüsmeler ve sohbetler basliyor. „Kapikule sinir kapisindaki yigilma ve cile yillardir devam ediyor“ diyor Cagdas ve kizginlikla anlatiyor; “Bulgar tarafinda bes gise calisirken bizde iki gise calisir. Almanda memurlar kahvesini calisirken icer ve dakiktirler. Bizimkiler cay molasi verir. Ise gec baslar ve erken bitirirler. Yemek saatinde giseler kapanir. Insanlar Marsa gidiyor ancak biz bu sorunu yillardir cözemiyoruz.  Bu kapida iki-üc gün bekledigimi bilirim ben. Bir yandan da mal gönderenler zamaninda yetistiremedik diye sikistirir. Diger yandan biz gün kaybindan hem para
kaybimiz olur hem de dinlenme firsatimiz kalmaz. Belcika`dan buraya kadar nasil seri bir sekilde geldik gördün sen Mehmet! Ve korktugumuz basimiza geldi. Burada takildik“. Yine sorunun kökenine gidiyor aklim. Gümrükler ve sinirlar insan evlatlarini en cok acitan seyler. Ve medeniyet hala bu sorunu cözemedi. Bazi soförler kuyruga dayanamayip araclarini kenara cekiyor ve uykuya daliyorlar. Bir kisminin ise Takosu yani günlük sürüs süresi doluyor. Bu sayede sabahin 5inde Türkiye`ye giris yapabiliyoruz.  Soförler giris yaparken bircok kalemde ödeme yapiyorlar. Mesela kantar parasi 25 TL. Gümrük memurlarinin gece mesai ücretini TIRcilar ödüyor; 36 TL. Her adimda bir ödeme var a
ma yigilmayi engelleyecek personel alimi ve diger yatirimlar yok. Telef olmus sekilde aracimizi iki futbol sahasi büyüklügündeki TIR garajina sokuyoruz. Icinde her türlü dükkan ve hizmet var. Ancak cöp kovalari yok. Her yer cöplüklerle dolu. Yine de sabahin bu saatinde müzik dinleyip sohbet ediyoruz. Annuş söylüyor bu sefer; „Aah geceden geceden…“. Gümrükten gecince Cagdas rahatlamisti. Ben de…


Sabahleyin günes uyandiriyor bizi. Son kahvaltimizi ediyoruz. Yoldan gecen soförler caya geliyor. Anilar, hikayeler, dedikodular ve hayaller konusuluyor. Antepli 45 yillik soföre soruyorum.
Soförlük nasil? „Berbat diyor. Herkes bize hirsiz gözü ile bakiyor. Bizden kaciyorlar. Eskiden kendisi de soför olan isveren kötü davraniyor. Halbuki ben olmazsam o da olamaz. Bilmiyor mu bunu? Biliyor ama isine gelmiyor. O olmasa ben de olmam. Ici dolmus. „Konusturtma beni bilader. Filmin yetmez“ diyor.
Bu yolculuk da yetmez TIRcilarin hilkayesini anlatmaya ama simdilik burada kesiyorum. Bundan sonra yolculugum yine karayolu ile Edirne`den Antakya`ya kadar sürecek. Ve köyümde noktalanacak. Yani toplamada Belcika`dan Antakya`ya karayolu ile yaklasik 4000 km yol gitmis olacagim.
Cagdasla sarilip vedalasiyoruz. Sanki ev arkadasimdan ayriliyormusum gibi hissediyorum. „Mehmet, bugünku yaziyi geciktirme. Filmi de hemen yap merak ediyorum cok“ diyor el sallarken.
Bir yandan da TIRin icini temizliyor. Sonra da gidip kendisini temizleyecek. Ahmet`in TIRinda soför mahaline ayakkabilari cikararak giriyorum. Adet bu. „Ev ne ise burasi da öyle“ diyor Ahmet. Edirne otogarina beni birakirken bosanma meselesini anlatiyor. Gerisinde yatan toplumsal, kültürel, inancsal ve kisilik sorunlarini duyunca saskinligim ve Ahmet`e sempatim artiyor. Özel bir konu oldugu icin burada daha fazla yazamiyorum.
Cagdasla Ahmet`in zengin ve kivrak Arapcalarini, kirik Türkcelerini ve ictenliklerini özleyecegim. Hayata tutunmak ve basarmak icin gösterdikleri cabalar takdire deger. En
zor sartlarda bile baskasina yardim etmeyi görev biliyorlar. Sadakat ve kader ortakligi en cok önemsedikleri sey. Küfürlü konusmalari sevimli ve bunu hayatin sert iklimine dayanmak icin yapiyorlar. Bir dünyadan baska bir dünyaya seyahatim bitmisti. Alti aydir Almanya`da yasadigim bambaska bir hayattan sonra kisa ama yogun TIR yasami. Sonra bir hafta Antakya kültüründe soluk alip verecegim. Ve sonunda alti ay önce biraktigim Izmir hayatina geri dönecegim. Icine yeni tatlar ekleyerek. 
TIRla seyahat bu isi yapan insanlarin yasam alanlarina ve ic dünyalarina girmemi sagladi.
Avrupa`da ve Türkiye`de tükettigimiz mallarin hangi zorlu süreclerden gectikten sonra bizlere ulastigini daha iyi anladim. Insan emegi, kullanilan yakit, doga kirliligi, ekonomik kayiplar ve ailelerden kopan soförler. Ve bu yüzden ithal mal kullanmanin pahali olmasina sasirmadim. Belki de bu yüzden yerelde üretmeli yereldekini tüketmeli. TIR soförlügü zor ancak bana kalirsa özgürlük firsatlari vaat eden bir meslek. Masa basi ya da fabrika isi yapacagima bu isi yapmayi tercih ederim. Her ne kadar ayni güzergah üzerinde monoton gibi görünse de her  bu is cok kolaylasir. Soförlerin can güvenligi ve sosyal haklari korunmus olur. Firmalarin hizli bir sekilde servis talebi ve kar etme hirslari durudurulabilirse bu is yapilabilir ve zevkli hale gelebilir.
an bircok sürpriz sunabiliyor size. Bircok kültürden soförle karsilasma ve böylece dünyali olma sansina sahip oluyorsunuz. Bati Avrupa standartlari (AB) yakalanabilirse
Edirne`den otobuse biniyorum. TIR konforunu ariyorum. Özerkligimi… Yanimdan TIRlar
geciyor. Soförler her zamanki gibi sessiz. Yanlarinda olmak istiyorum…  Otobüste muavin yolcu kavgasi cikiyor. Ben yazimi bitirmek üzereyim.
Dolunay bitti. Ayin baska bir evresi basliyor. Yasam gibi… Alla mi3kin ye şebeb (Allah sizinle olsun gencler : ) 




2 yorum:

  1. Her hayat zor geçiyor bunu biliyoruz. Hatırlatmak bazen külleri ateşliyor, bu yazında öyle olmuş kardeşim. Eline, gözüne ve yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Gercekten de her hayat cok zor geciyor. TIRci arkadaslarinki fazladan zor ve toplumda onlara karsi ciddi önyargilar var. Bunlarin azicik da olsa azalmasi icin kücük bir katki sunmaya calistim... Görüsleriniz icin cok tesekkür ederim. Eksik olmayasiniz.

    YanıtlaSil