25 Ağustos 2018 Cumartesi

TIR Yolculugu 4. Gün


4. Gün
“Hangi gümrükte bas kaldiracagimizi biliyoruz…“
Macaristan`da Keskin TIR Parki lokantasinda kahvalti yapiyoruz. Bircok ülkeden soför
molayi burada veriyor. Gözleri mahmur sessizce corbalarini iciyorlar. Yayla corbasini özlemisim…
Cagdas kahvaltida kuru fasulye yeme gafletinde bulunuyor ve gün boyu karninda sanci yolculugu zorlastiriyor. Lokantanin sahibi Bolulu Faruk hoca emekli bir ögretmen. Soförler tarafindan cok seviliyor. Burada bu isi yapmak nereden aklina gelmis?
Macaristan Romanya arasindaki 400 kmlik yolu keyifli bir sekilde geciyoruz. Aarkamizda Ahmet. Sinirlarda cok beklemiyoruz. Cagdas sasiriyor; ”ilk defa rüsvet vermeden buraya kadar geliyorum. Sans getirdin Mehmet“ diyor. “TIR isini niye yapiyorsun?“ diye soruyorum. “Para icin“ diyor ve hikayesini anlatmaya basliyor. “Askerden sonra Sudan`da, Arabistan`da ve Türkiye`de farkli islerde calistim. Ancak aldigim para tatmin etmedi hic. En sonunda baba meslegini yapamaya karar verdim. Bu isin zorluklari cok ama parasi fena degil. Bir de hayal
edemeyecegim, hic gidemeyecegim Paris, Venedik, Londra, Berlin gibi bircok sehirleri ve ülkeleri görme firsatim oluyor. Bu cok degerli bir sey benim icin.“ “Insanlarin kamyonculara karsi davranislari nasil? Önyargilar var mi?“ diye soruyorum. “Biz kamyoncu degiliz, TIRciyiz diye düzeltiyor beni. Kamyoncular farkli TIRcilar farkli. Kendisi aciklamamiyor ama mesleyi anliyorum. TIRcilarin statüsü daha yüksek demek istiyor. Kizdinlikla anlatmaya basliyor. “Kamyonculara karsi da TIRcilara karsi da önyargi var. Ne zaman kaza olsa
bizler suclaniriz. Otomobil hizli gider. Hatali sollama yapar. Sonra TIRin altina girer. Aksam TVllerde, „TIR otomobili bicti“ diye haber yapilir. Bu haksilik. Elbette bizlerin arasinda da cok hata yapan var. Mükemmel degiliz ama her zaman da suclu olan biz degiliz.“
Romanya`da alti dil bilen ve Cagdasin ahbabi olan Antakyali Ata Ustanin lokantasinda Antakya yemekleri yemenin keyfini cikariyoruz. Cagdas otostop yapan turist rolü oynamami istiyor. Ata Usta ile sürekli ingilizce konusuyorum. Arapca ve Türkce ögrenmis olan  Romen esi oradan oraya kosturarak soförlere servis yapiyor. Her söfore kendi dilinde hitap ediyor. Ata Usta benimle Arapca aksani ile Ingilizce
konusuyor. Herkes etrafimi sarip bana yardimci olmak istiyor. Ben dayanamayip gülüyorum. Ata Usta da gülüyor ve `biliyordum. Turist olmadigini biliyordum` diyor. Yan masada gercekten otostopla gelen bir Ispanyol genc kadin soförle yemek yiyiyor. Ancak birbirlerinin dillerini anlamakta zorlaniyorlar. Cagdas; “Kamyon ve TIR soförlerine güvenebilirsin. Durdurup yol sorabilir. Arabanda sikinti varsa yardim isteyebilirsin diyor. Hem becerikliler hem tecrübeliler. Bir de yardimci olmayi cok severler.“ Sonra facebook hesabinda daha önce kendisine otostop ceken Polonyali, Ingiliz ve Alman genc insanlarin fotograflarini gösteriyor. “Bunlarla halen arkadasiz ve arada yazisiyoruz diyor
gururla”. Ve ekliyor; “Onlara kültürümüzün yemeklerinden pisirdim. Cok mutlu oldular. Polonyalilar dilleri olan lehcede Karpuza Arpuz diyorlar. Max`den ögrendim. Ilginc gelmisti bana. Böyle insanlari aracima alarak farkli kültürleri taniyorum.” diyor. Ahmet derin düsüncelere dalmisbizi dinlemiyor. “Hayr insalla (Hayirdir insallah) Ahmet?” diye soruyorum. “Dert cok. Hangisini anlatayim? “Ask mesk?” diyorum. Gülüyor. “Abi platonik daha.” diye cevap veriyor. Az sonra Cagdas ve Ahmet`e yazi yayinda diyorum.  Seyahat ile ilgili son yazimi
okumak icin telefonlarina daliyorlar. Yüzlerinde tebessüm olusuyor. Aliskanlik oldu. Her günkü yaziyi merakla bekliyorlar.

Oradan cikip Romanya daglarina tirmaniyoruz. Muhtesem bir doga, nehirler, geleneksel
hayatin devam ettigi köyler, sokaklarda oturan, at arabasi süren insanlar, caddelerde oynayan cocuklar, ilginc köy kiliseleri, meyve ve sebze bahceleri, yollarda dolanan sokak hayvanlari ve eski
ama renkli, bol figürlü evler bu bölgeyi cok özel bir yer kiliyor. Ben cok sevdim… Her gün yaptigim gibi Cagdas TIRi sürerken ben yan tarafta yazimi yaziyorum. Bir ara köyden gecerken Cagdas bana laf atti. Belli ki cani sikilmis muhabbet istiyordu.  “Ama Mehmet, sen yazarken cok sey kaciriyorsun.” Sift el cahse (esegi gördüm)” diyorum. Saskinlikla; “kafan önünde yazarken nasil gördün? Skif?” (nasil)  diye soruyor. “Ene Duri (ben kusum)” diyorum. “Kacirmam.”
Daglarin arasinda kurulu sahibi yine Antakyali (Defneli) olan Güzel Vadi TIR dinlenme tesislerine geliyoruz. Bu alanda büyük bir lokanta bulunuyor ve etrafinda yüzlerce TIR park halinde bekliyor. Soförler Tako molasi (3 saate bir yapmak zorunda olduklari mola)  veriyorlar.  Lokantanin icinde masalarda dinlenen soförler, yemek kuyrugu, sans oyunlari makineleri ve bir kenarda oturup muhabbet eden hayat kadinlari var… Bu tesislerde herkes mutlaka bir arkadasina yada dostuna rastlaniyor. Ayaküstü sohbetler,
sakalasmalar, bel atli espiriler… Cagdas`in yanina aylar önce dag basinda yardimci oldugu Diyarbakirli genc bir söfor cocuk geliyor. Iyiligi unutmamis. “Nasilsin Cagdas abi?“ diye soruyor.
Cagdas duygulaniyor. Orada calisan, TIR yikayan Romen Sori burada kala kala Türkceyi akici bir sekilde ve aksansiz konusmayi ögrenmis. Onu Türk sandim. Herkesin takildigi tesislerin maskotu olmus. Hayat kadinlarindan biri kirik bir Türkce ile onunla dalga geciyor; “Sori TIRlari güzel yikiyorsun ama sende is yok.“  Sori küfür ede ede oradan uzaklasiyor. Millet kahkahlar atiyor.  Az sonra Türkiyedeki döviz krizi ve tasimaciliga etkisi konusulmaya baslaniyor. Bir soför; “benim firma en az 100 bin Euro zarar etti. Yeni kamyon ve soför alimini gelecek seneye kadar durdurdu“ diyor. Soförler Euro harcamayi en aza indirmeye calisiyorlar. “Yurt
disinda iken su almaya bile cekinir olduk. Bir dus 4 avro, 28 TL yapiyor“ diyerek devam ediyor. Bala biyikli ve yasli baska bir soför; “Güzel cek güzel yaz buralari. Hayatimizi herkes görsün ve okusun“ diyor. Sori de söze giriyor; “Gece kalsaydin yukaridaki müzikli eglenceyi kacirmazdin. Komsu köylerden kizlar geliyor hem de…“ Kamyoncularin her acidan rahatladigi daglarin ortasindaki bu mekandan dünya ve hayat tuhaf görünüyor. Burasi mi tuhaf orasi mi? Anlayamiyorum…Gidecegimiz güzergah üstünde kaza oldugu haberi geliyor. Bu yüzden yola gecikmeli cikiyoruz. Tam binerken lokanta sahibi hayat kadinlarindan birini yol üstündeki evine birakmamizi rica ediyor. Yazmak ve belgesel filmim icin güzel bir firsat diye
düsünüyorum. Ondan izin alip sohbetimizi kayit altina aliyorum. Az Türkce az ingilizce ve az Almanca biliyor. Ismi Ana, 21 yasinda. 1 ve 3 yaslarinda iki cocugu var. Kocasi kendisini terk edip Almanya`ya gitmis. Annesi ölmüs, babasi ise depresyonda…”Baska bir iste calissam en fazla 200 Euro kazanirim. O zaman gecinemeyiz.” diyor. Güler yüzlü ama utangac bir hali var. Yaptigi seyi tüm isler gibi siradan bir is olarak görüyor. Daglarin arasindan bol dönemecli yollardan gidiyoruz. “TIR soförleri bana cok iyi davraniyorlar. Hic sikayetim yok. Onlar iyi insanlar” diyor. “Ben baska ülkeye gitmek istemem. Burasi cok güzel diye de” ekliyor. Cagdas; “bu is kötü degil mi neden yapiyorsun?” diye soruyor. “Bütün islerin kötü tarafi var.” diye cevap veriyor. Az sonra komunist dönmeden kalma bircok binanin da oldugu nehir kenarinda bir kente variyoruz. Ana; “ben evime geldim“ diyor. Gülümseyerek ve minnettar bir sekilde bize tesekkur ediyor. Ve aractan iniyor… Ben ve Cagdas saskinlik icinde birbirimize bakip sessizlige bürünüyoruz…
Yol bizi Romanya ve Sirbistani birbirinden ayiran Tuna (Danube) nehrine getiriyor. Kocaman
nehir, gün batimi ve iki ülkeyi birlestiren köprü. Köprüde gecmeyi bekleyen sayisiz arac. Biraz ilerleyince genis Tuna nehri kiyisindaki plajlar, kiremit catili yazlik evler, kiyidaki cesit cesit agaclar ve suya dokulmus yapraklari... Bu gece dolunay var...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder