24 Ağustos 2018 Cuma

Belcika-Türkiye TIR Yolculugu-3. Gün


“Doguya yaklastikca kurallar gevsiyor. Biz de gevsiyoruz. Macaristan`da basliyor hersey…“
Cek cumhuriyetine yaklasirken Cagdas gerilmeye basliyor. ”Burada polis ve görevliler kontol icin en fazla Türk tirlarini durdururlar. Ve senden rüsvet almadan gecmene izin vermezler. Sende illa bir hata bulmaya calisirlar.“ Bu defa olmayacak diye umutlaniyoruz ancak sinira yaklasirken arkamiza polis otosu takiliyor. Korkulan basa geliyor. Polis bizi kenara cekiyor. Cagdas sortunun cebine 5 ve 10luk Eurlari hazirlamisti zaten. Polis, Türkce “merhaba” diyor. Cagdas en sevimli halini takinmaya calisiyor. Cek Cumhuriyeti ile ilgili bildigi her seyi komik bir sekilde siraliyor. Milan Baros, Cek republic, Prag, Dobra… diyor ve poliste sempati yaratmaya calisiyor. Tüm kontroller bitiyor ancak polis en ufak bir acik bulamiyor. Bu yüzden 1 kg üzüm ve iki incirle yirtiyor Cagdas. Polisler mutlu oluyor. Cagdas, “Iletisim önemli yoksa bende illaki bir hata bulurlardi“ diyor ve özelestirisini de yapiyor. “Gerci bir yandan haklilar cunku biz Türkiyeli soförler kurallara ve nizama pek uymuyoruz.“
Yola cikar cikmaz Ahmetten kaza haberi aliyoruz. Macar sinirinda Polonyali bir TIR soförune
sürtüyor ve adamin aynasi kirilip dorsasi ciziliyor. Ahmet`in kamyonunda ufak cizikler. Ahmet yine de bize yetisiyor ve yari küfürlü bir sekilde olayi anlatiyor. Ancak iki dakika sonra herseyi unutuyor. Macar parasini daha iyi fiyata para bozdurmak icin tarlalarin ve ormanin icinden gecip yarim saat icinde baska bir döviz bürosuna ulasiyoruz. Cagdas biyik altindan gülerek konusuyor; “Kamyonculari kimse kaziklayamaz.“ Para kazanmanin ve onu korumanin ne demek oldugunu bir daha anliyorum. Ahmet yanici madde
tasidigi icin bizimle ayni yoldan gelmemesi gerektigini biliyor ancak yine de vaz gecmiyor. Tehlikeli madde tasidigini gösteren TIR arkasindaki turuncu isareti kapatip bizimle ayni yoldan geliyor. “Le eri“ diyor.  Anlamistim. Ahmet espiri yapmadan ve küfur etmeden bir cümleyi biteremez. Ancak bu sirada elindeki sigarasini gizleyerek iciyor. Sasiriyor ve nedenini soruyorum. “Cünkü sigara icmek ayip“ diye cevapliyor. Siradisi bir paradoks. Bu arada hareket etmeden önce bu yollara yabanci olan Iranli bir kamyon söfor Cagdasa Türkce ile yol soruyor. Cagdas ona nerelerden gececegini tek tek yaziyor ve uyariyor; “Aman ha! Evraklarda hatali seyler yazma. Macarlar yalnis bir harfi bile affetmez. Din iman yok bunlarda…“ Adam mütesekkir bir sekilde basi ile tamam diyor. Budapesteye dogru yola cikarken Cagdas`in yüzünde yardim etmenin huzuru ve keyfi okunuyor.
Havalar cok sicak. Cagdas`in etrafi atistirmaliklarla dolu. Uzun kolu oturdugu yerden
meyveye, suya, ayrana, cereze ve bisküvilere kolaylikla gidiyor. Ayni müzigi degistiriyor ya da telefonunu kurcaliyor. Dostlarindan gelen komik mesajlari okuyor. Semira Tevfik`in Hub el esmer ceneni (Esmerin aski beni deli ediyor-Arapca) sarkisi basliyor. Yüksek sesle eslik ediyor. Hayat dolu ve eglenceli bir adam bu Cagdas. “Bunlar olmasa canimiz cok sikilir, yol gecmez” diyor.  Sonra Almanya, Belcika ve Ingiltere`de yasayan köylülerine mutfak gidalari ve esya tasima isini
anlatiyor. “Yaklasik 40 aileye Antakya`daki köyümüzden (kendi ailelerinden) zeytinyagi, bulgur, nar eksisi, salca hatta kimi zaman sogan ve ceviz alip buralara tasiyorum. Tabiki ücret almadan… Iyilik icin… Köyün hepsi akraba sayilir. Kimseye hayir diyemem. Ama TIRin dorsasina yani arkasina birsey koyamayacagimi insanlara bir türlü anlatamiyorum. Sadece yedek yatagima esya alabiliyorum. Adam 30-40 kg esya ile geliyor, “Cocuguma götür” diyor. “Bunlar fazla” diyorum. “Ne olacak? Kocaman TIR bu” diyor. Deli oluyorum. Köylüler Cagdas`a hizmetinden dolayi minettar ama bazilarinin onu sadece esya göndermek icin hatirlamalari da canini sikiyor. “Benim icin akrabalik ve dostluk önemli. Karsiliginda insani iliski istemiyorum” diyerek köylülerinden beklentilerini anlatiyor.
Hava karariyor. Yorgunluk omuzlara biniyor ve telas basliyor. Kamyoncularin Macaristan`da ve bircok ülkede beyyetlemek (kuslarin uygun bir yerde gece uykusuna dalmasi-gecelemesi) icin park yeri bulma sorunlari var. Parklar yetersiz ve elbette Almanyadakiler gibi genis, konforlu ve temiz degil. Budapeste`ye girmeden bir park yeri buluyoruz. Kurallari cigneyip Ahmetle beraber iki TIR kamyonunu yasak yere park ediyoruz. Cesme basina. Karanlikta cesme basinda oturan bir adam ve yaninda hayat kadini az sonra restorana giriyorlar. Gariban görünüslu baska bir adam bizden para isitiyor. Evi ve kimsesi yokmus. Cagdas yemek veriyor ve para veriyor. Eski ve kirli kiyafetleri ile adam kamyonun önünü yikiyor ve camlarini siliyor. Cagdas, “herife bak, culsuz görünüyor ama Almancasi cok iyi” diyerek saskinligini ifade ediyor. Sessilesiyor. “Böyle insanlara yardim edince cok huzurlu hissediyorum…”
Sandik mutfagimizi aciyoruz. Cagdas patatesleri kizartirken ben kamyonun su deposunu
cesmeden dolduruyorum. Ahmet sofrayi kuruyor ama ayni anda espirileri ve küfuleri de salliyor. Yemek hazir. Baska bir soför Erzincanli Cengiz abi geliyor. Sariliyorlar. Sohbet basliyor. “20 yildir TIR soförüyüm. Aslinda cok zor bir meslek degil ama Kapikule sinirinda bazen iki gün beklemek zorunda kaliyoruz. Tabi bir de cocuklarimiz biz olmadan büyüyor. Cagdas `evet` diye basini salliyor. Hüzünle anlatmaya devam ediyor… “Mesela benim 22 ve 20 yaslarinda bir kiz bir erkek iki cocugum var. Onlari anneleri büyüttü ve benim para vermek disinda onlara bir katkim olmadi. Cocuklarimin ellerinden tutup parka, sinemaya, tiyatroya ya da havuza götürme sansim olmadi. Aci bisey ama ne yapacaksin?“ Bu sirada telefon caliyor. Cagdas`in cocuklari Zihni (9 yas) ve Ali Emin (8 yas), emekli TIR Soförü babasi ve annesi görüntülü arama yapiyorlar. Cagdas; “dal 25 yevm (25 gün kaldi)“ diyor cocuklarina. Anne dualara basliyor; “Allay kün mi3ek (Allah seninle olsun), allay vasslek bihayr (Allah seni hayirlisi ile ulastirsin), Allay 3iynek ye ibni (Allah yardimcin olsun oglum)“ diyor. Cagdas kisa kesiyor. Herkesi öpüyor ve sürmeye devam ediyor.

Cengiz abi “Gel hocam“ diyor ve sofradan kalkip yürümeye basliyoruz. Az sonra bulundugumuz tepeden vadi icinde kurulu olan Tatabanya kentinin isiklarini seyre daliyoruz. Cengiz abinin ruh hali degisiyor ve gururla anlatmaya basliyor. „Bir oglum endustruyel mühendisligini bitirdi. Kizim da devam ediyor üniversiteye“. O da bitirince emekli olacam. Sonra da Istanbul`u terk edip Erzincan Caglayan`daki köyüme yerlesecem. Daglar arasinda ve yesillikler icinde bir köy evi yapacam kendime. Bahcem olacak ve sebze yetistircem. Bizim oranin kuru fasulyesi meshur. Sehrin tepelerine bakiyor ve Caglayan`da sellale basinda alabalik yedin mi? diye soruyor. Evet diyorum. Kiremitte tereyagli. Gülümsüyor. “Bu meslekte eski ve simdi arasinda ne fark var?“ diye soruyorum. „Hersey“ diyor ve yarasina basmis gibi kirik kalple anlatmaya devam ediyor. “Yollar, kamyonlar ve tessiler daha iyi ancak iliskiler bozuldu. Eskiden biri yolda kalinca herkes durup yardimci olmaya calisirdi. Simdi öyle degil. Tabi yine de biz arkadaslar arasinda bu dayanisma devam ediyor.“ Yanimiza yaklasip muhabette katilan Cagdas devam ediyor. „Tasimacilgin kanununda var; beraber gittigin arkadasini ne olursa olsun birakmayacaksin. Basina bir is gelebilir.”  Cengiz abi basini salliyor.
Orman yanindaki cesme basinda dislerimizi fircaliyor ve ayaklarimizi yikiyoruz. Kamyonlarimiza geri dönüyoruz. Uyku vakti. Yarin 10 yapacagiz. Yani on saat yolculuk. Bulgaristan. Havuzda yüzme ve Antakya (Tlel usülü) restoranda yemek bizi bekliyor. TIR kapisini kapatip basimi yastiga koyuyorum. Cesmeden su sesi ve yoldan kamyon sesleri geliyor. Pencereden disari bakiyorum. Yoksul ve celimsiz adam tasin üzerine oturmus sigarasini iciyor…





2 yorum:

  1. Özledim memoş. Bir kamyonum olmasada seni haftasonu delikliye götürebilirim :)

    YanıtlaSil
  2. Memedim, devamını 4 gözle bekliyorum; yolunuz az kalmış diye üzülsem Çağdaş küfürü basar herhalde :)

    YanıtlaSil